
Bilmem. Acep “neden bu facebook tutulmuş olabilir?” diye düşünürken birkaç cevap geldi aklıma yazmaya başladım. Cevapları minibüste buldum, ne kadar sağlıklı olur bilemem.
Günlerden bir gün zoque‘da dolaşıyorum. İmzalar dikkatimi çekti: “Blogum” “Sitem”. Hemen hemen herkesin bir blogu vardı artık. Benim ilk tanıdığım blogcu Ferruh Mavituna idi. Sitesine girer blog böyle birşey der siteyi kapatırdım. Biri bana “blog ne abi diye?” sorsa nasıl anlatayım ki gir bak deyip ferruh mavituna’nın bloguna yönlendirirdim. Günler birbirini kovaladı ben hala blog yazmaya başlamadım. Sanırım hala kafamda birşeyler oluşmamıştı.
Derken blogcu diye bir siteden haberdar oldum. Girdim üye oldum. Yazmaya başladım. Ne yazıyordum diye sorarsanız oradan buradan öğrendiğim siteleri kafama göre tanıtıyordum. Birer cümle misali. Günler birbirini kovalarken site sahipleri teşekkür etmek için kapımı aşındırmaya başladı. Kimi zaman “aaa bu bizim faikin sitesi” diye yorum bırakanlarda oldu. Gün geldi wordpress.com altında doğru düzgün birşeyler karalamaya başladım. Artık blogcuydum.
Blog yazdığım her saniye arkadaşlarımıda bu dünyaya çekmek istedim. Çünkü hiç blogcu arkadaşım yoktu. Yazarken otomatikman da okur oldum. Herkesin blogunda Necmi süper yazmışsın be oğlum yorumlarını gördüğümde içim kararıyordu. Benim niye blogcu arkadaşım yok diye sızlandım durdum. Belkide arkadaşlarıma “hadi sizde yazın çocuklar” dememin sebebi buydu. Lakin başarılı olamadım.
İnsanlar yazmak fotoğraflarını paylaşmak öyle veya böyle paylaşmak istemelerine rağmen bir türlü bu dünyaya giremiyorlardı. Nedeni ise bu işi becermek için ön bir bilgi gerektiğini düşünmeleri idi sanırım.
Derken Tuğçe‘ye yazı yazdırmaya başladım. Tugce.wordpress.com bendeydi. Sanki onun için yer ayırtmıştım. Halbuki onun için değil biricik sevgülüm için yer ayırtmıştım. İyi ki sevgilim yerine arkadaşıma verdim blogu. Buradan öğrendiğim aşklar geçici dostluk ise kalıcı idi.
Günler birbirini kovalarken facebook diye bir alet ortaya çıktı. Ondan öncesinde birçok mecra bu yolla para bassa da facebook tüm gazete manşetlerinde yerini aldığından bir başka olmuştu.
Artık herkes kolay bir şekilde paylaşımda bulunabiliyordu. Fotoğrafını bir yere yüklediğinde bak nasılım diye sormasına gerek yoktu. Zaten herkes facebookta. Bir yazı, yorum yazdı herkes okudu, fotoğraf yükledi arkadaşları gördü, gruba üye oldu kimliğini belli etti. Lisede Ekonomi hocası “Çocuklar siz siz olun cumhuriyet bayramlarına bayrağınızı kapın gidin.” derdi. Nedenini ise şöyle açıklardı; “Uydudan bizi izleyen dış mihraklar bu kalabalıkları görsün ki bizden korksun”. Artık uyduyada gerek yok facebookta ne mutlu türküm diyen binlerce kişi var. Değil mi?
Binlerce kişiye hitap ettim. Kampanyalar ile hiç tanımadığım bilmediğim yüzleri sevdim. Gün geldi mutlaka takip etmem grektiğini düşündüğüm blogların listesini çıkardım;
Sunipeyk: Ben bu sayfayı hazırlayan kişinin 18-19 yaşında bir üniversite öğrencisinin olduğunu düşünüyordum. Hatta Zoque’da yaş yazan kısımda 30’lu bir rakam gördüğümde yalandan olduğunu hep varsaydım. Neden bilmiyorum ama Sahip’e orda yalancı damgasını vurdum, haddim olmayarak. Toplantıda onu gördüğümde şok oldum. Halbuki forumda çocuğumu alıp gelicem demişti. Onunla tanışmak çok büyük bir şans. Bana yaptığı desteği şu blog aleminde kimse yapmadı. Kendimi ona çok borçlu hissediyorum.
Sitesine her girdiğimde yeni birşeyler öğreniyorum. Standart nedir ne değildir herşeyi ondan bildim, gördüm. Tanıttığı siteleri acep nereden buluyor diye hep düşünürdüm.
Tekmetokat: İki elim kanda olsa tek okuyacağım blog oky’ındır. Bazen tasvirlediği vaka, fikir ve kişileri şahsi düşüncelerime o kadar yakın buluyorum ki bu adam benim hayatımı dışarıdan takip ediyor zannediyorum. Ölünce şöyle bir geriye bakıp arka planda neler oldu görebilirsem ilk bakacağım oky’ın yazı yazarken neleri düşündüğü olacak. Umarım bir gün tanışırız.
Süleyman Sönmez: Ne yazmamı bekliyorsunuz? Yazmayacağım sadece bir fotoğraf göstereceğim;
Görüldüğü üzere Süleyman abi en içten en iştah kabartıcı tavsiyelerde bulunuyor. Herkesin ama herkesin kazanmasını istiyor. Onu hala takip etmiyorsanız yazık derim. Çok şey kaybediyorsunuz..
Biri hanimiş Cisday mi dedi? Onun yeri apayrı. İlk takip ettiğim günden itibaren Eloy’un mücadelecei yönüne hayran kaldım. Arada sesini duymak için arar sorarım. Hala kaydetmeyi akıl edemediğim iki ev telefonu var. Şimdi aklıma geldi cebi hala yok. Yahu oda vardı -doğru- onuda kaydetmedim. Hay aklımı…
Nahnu: Neden niçin ve nasıl bu blogu soluksuz okuyorum, hiçbir fikrim yok.
Kusmuk: Yoksa siz hala görmediniz mi? Çok sevdiğim güzel insan, tanıdığım en baba sinemacısı. Yazıları bana kazandibi gibi geliyor. Birde üstüne dondurma koydunmu ölene kadar o masada kalmak istersiniz diye düşünüyorum.
Konuyu Ferruh Mavituna‘dan açtık ondan bahsetmedik. Ayıp olur mu? Mutlaka. Baştada dediğim gibi blog neye benzer ondan bildim öylede gitti.
Wolkanca, Selim Tuncer, Bilgisiz, Volkan, Mert, Murat, Onur, Arda, Wanadooo…
Daha bir sürü kişi var ama rss’ten takip ettiklerim bunlar olduğundan yazamadım. Siz onu boşverin sona sakladığım iki bombayı kaçırmayın.
Eda Suner: Ne yazayım bilemiyorum. Kelimeler yetmez ki. Hangi insan bu kadar sevecen, bu kadar şeker olabilir ki? Hayat arkadaşı adaşım ise bir başka destan yazmak için yaşıyor diyebilirim. Onunla ilk blog yazarları toplantısında tanıştım ve inanılmaz şeker dünyasına katıldım. Pratik zeki ve bir o kadar paylaşımcı.. Herkesin kendisine bir tane istediği abla. Abla dedim Hacc’da olan ablam geldi aklıma. Beni rüyasında görmüş hemen telefona sarılmış. Özledim valla 😦
Son dakika golü; Manhem. Abi inan buraya çok şey yazacağım ama takatim kalmadı. Seni Nahnu ile karıştırıyorum ama olsun :). Manhem’in en sevdiğim yönü tasarıma bakış açısı ve tasarladığı web sitelerindeki ahenk. Hiç gözünüz yorulmuyor, insanın çıkası gelmiyor.
Facebooktan bahsedecekken nerelere geldik? Belki daha birçok şey yazacığız ama süremiz doldu. Yazıyı yazarken bana eşlik eden Mor ve Ötesi‘ne teşekkürü bir borç biliyorum. Ayrıca meseneden sürekli dürten Tuğçe‘yede “allah seni ıslah etsin hemi” demekten kendimi alamıyorum.
İyi seyirler sayın seyirciler… Son olarakta aşağıdaki fotoğrafta yer alan eloy ve manhem’in nereye baktığını bilirseniz İstanbul’un herhangi bir köşesinde size sıcak çikolata ısmarlayabilirim. Yardım almak tehlikeli ve yasaktır 🙂 Fotoğraflar zoque‘dan alınmıştır. Tüm hakları zoque‘ya aittir.

Yorum bırakın